HALDUN TANER

65 0

Türk tiyatro tarihine bambaşka yön veren öncülerden ve en parlak zihinlerinden biri şüphesiz Haldun Taner’dir. İroniyi edebiyatımıza büyük bir ustalıkla katan bu deha ardında bir çok zirve eser bırakmış, muhteşem bir kalem kudretidir.
16 Mart 1915’te İstanbul’da doğdu. Ortaöğrenimini 1935’te Mekteb-i Sultânî’de tamamladı. Devlet tarafından Almanya’ya Heidelberg Üniversitesi’ne gönderildi. Siyasal Bilimler Fakültesi’ne devam etti. ZatüAli olunca eğitimini yarıda bırakıp 1938’de İstanbul’a döndü
1950’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Filolojisi Bölümü’nü bitirdi. Edebiyat yaşamına gençlik yıllarında yazdığı skeçlerle başladı. “Töhmet” adlı ilk öyküsü Yedigün dergisinde “Haldun Yağcıoğlu” takma ismiyle 1946’da yayınlandı. New York Herald Tribune Gazetesi’nin 1953’te İstabul’da düzenlediği öykü yarışmasında “Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” öyküsüyle birinci oldu. 1956’da Varlık dergisinin araştırmasında yılın en beğenilen öykücüsü seçildi.
Öykülerinde bireyin toplumdaki yaşam biçimleri üzerinde durdu. Bunların aksayan yanlarını mizah unsurları kullanarak anlattı. Eski ve yeni yaşam biçimi arasında kalmış insanların, sonradan görme zenginlerin yaşamlarını ele aldı. Toplumun değişik kesimlerden seçtiği kişilerin tutarsızlıklarını, çelişkilerini ikiyüzlülüklerini, sergiledi.
Tiyatrodaki ilk eserlerinde dramatik türün başarılı örneklerini verdi. Türkiye’de epik türün ve kabare tiyatrosunun öncüsüdür. “Keşanlı Ali Destanı” adlı oyunu Türk Tiyatrosu’ndaki ilk epik tiyatro örneğidir. Bu oyun Türkiye’nin yanısıra Almanya, İngiltere, Çekoslovakya, Yugoslavya’nın çeşitli kentlerinde oynandı.
Zeki Alasya ve Metin Akpınar ile Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nu, Ahmet Gülhan ile Tef Tiyatro Grubu’nu kurdu. Türk ortaoyunu ve tuluat tiyatrosu ögelerinden de yararlanarak toplumsal olayları alaylı bir dille eleştirdiği oyunlarıyla büyük başarı kazandı. 7 Mayıs 1986’da İstanbul’da yaşamını yitirdi.

Keşanlı Ali:
Oyunun konusu Sineklidağ adındaki gecekondu yerleşiminde geçiyor. Sefaletin, cehaletin ve cinayetlerin iç içe olduğu bir yer. Anarşi zamanları… Her taraf kabadayılarla, halkı sömüren politikacılarla ve neredeyse ulaşılamaz zenginlerle dolu. Halkın tek umudu, dört sene evvel hapse düşen Keşanlı Ali. Çünkü sadece o buraya düzeni getirebilir, onun getireceği düzeninde demokratik bir düzen olmayacağını bildikleri halde, onun kötünün iyisi olarak niteleyebiliriz. Adeta efsaneleşmiş olan Keşanlı, hapisten çıktıktan sonra Sinekli için yaptıkları ve nasıl tesadüfen “efsane” oluşunu ve sonrasını konu ediliyor. Varoşların “Efe” si olarak nitelendiriliyor.
Oyun ilk kez 31 Mart 1964 tarihine Gülriz Sururi-Engin Cezzar tiyatrosunda sahnelenmiş 1964- 1970 yılları arasında Türkiye’de toplam 493 kez sahnelenmiştir. Hala da Türk tiyatrosunun en önemli tiyatro oyunu ve eserlerinden birisi olma özelliğini korumaktadır. Oyun 1964 yılında Atıf Yılmaz tarafından aynı adla sinemaya uyarlanmış. Keşanlı Ali Destanı Türkiye’de Gecekondu Sorunun ele alan ilk oyun olma özelliğini de taşımaktadır.

Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu:
Behçet Necatigil’in deyişiyle, “Olayları rintçe bir bakışla gülünç taraflarından alan, kıvrak, sürprizli, esprili bir üsluba aktaran” Haldun Taner’in unutulmaz öykülerinden dokuzu var: Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu, Kantar Kâtibi Ali Rıza Efendi, Konçinalar, Ablam, Atatürk Galatasaray’da, Fraulein Haubold’un Kedisi, Eczanenin Akşam Müşterileri, Fasarya, Memeli Hayvanlar. New York Herald Tribune Gazetesi’nin 1953’te İstanbul’da düzenlediği öykü yarışmasında birinci oldu. 1956’da Varlık dergisinin araştırmasında yılın en beğenilen öykücüsü seçildi.
Türk tiyatrosuna ve hiciv tarzına büyük katkılar sunmuş olan Haldun Taner, aynı zamanda Türk hikayeciliğinin de mihenk taşlarındandır. Sokak ağzını ve ironiyi kullanış şekli, üstün kurgu yeteneği ile harmanlanmıştır. İçinde bulunduğumuz ay, büyük üstadın ölüm yıldönümü olması hasebiyle, biz Kadran ailesi olarak, dergimizin bu sayısını kendisine ithaf etmeyi bir borç kabul ediyoruz. İnsanların hızla okumaktan uzaklaştığı çağımızda, dev yazar Haldun Taner’i okumaya ve anlamaya tüm kelam ve kalem ehlini davet ediyoruz.
‘Şimdi’ diye düşündü,
‘bir küçük ev olmalı, sıcak…
Bir de şu deminki gibi çabucak
kızaran soyundan, hanım hanımcık,
Üşirin kanlı bir yavrucak.
Gerisi vallahi fasa fiso…
Bütün perdeleri indirirdim yağmuru görmemek için…
Fazla değil üç oda şöyle, bir de mutfak…
Tam bize göre bir kuş kafesi.
Mutfakta kahve pişiren karımın
şarkı mırıldanan sesi.
Ve içimde ve havada ve eşyada,
alabildiğine bir yaşama hevesi…

Bir cevap yazın