GÜNEŞE YOLCULUK

82 0

Hiç güneşe çıplak gözle baktınız mı? İnsanın gözleri ne kadar acır bilmelisiniz. Uzun zamandır güneşe çıplak gözle bakmak yetmiyormuş gibi güneşe doğru yol alıyorum. Gözlerim halini sormaya gerek bile yok.
Vücudumun her yerinde hissediyorum güneşin yakan ateşini. Ellerime bakıyorum. Henüz görünürde bir şey yok fakat bir yabancı dokunsa fark eder elbet, yanıyorum.
Öyle bir yanıyorum ki, hangi bir yanardağın ateşiyle tarif edebileceğimi bilmiyorum bu ateşi. Sanki, en sevdiklerinden hiç ummadıklarını duymuş gibi. Sanki, artık duymamak için kulaklarını tıkamak zorunda kalmış gibi.
Daha da yaklaşıyorum güneşe bu sefer kıyafetlerime takılıyor gözlerim. Gömleğimin ucu tutuşmaya başlıyor. Ne yapayım nasıl söndüreyim demeye kalmadan pantolonum da alev alıyor. Yanmaya başlayan kıyafetlerimden ötürü galiba, tüm vücudum acıyor şimdi. Lakin yüreğime sıçramadı hala acısı.
Kıyafetlerimin kül olması bile engellemiyor hala yol alıyorum güneşe. Yalvarıyorum beni o yolda zorla ittirenlere, kıyafetlerimiz diyorum yanıp kül oldular. Bakın üstünüze başınıza, tozdan başka bir şey kalmadı geriye. Ne olur diyorum dönelim geriye, daha ilerisi içimize düşürecek koru. Aman diyorum. Ama bırakın dikkate almayı kulaklarını tıkayan bağırıyor; “Bu tozdan ve külden kıyafetler yıllardan hasretini çektiğimiz şeylerdi, güneşe yol aldıranlara selam olsun!”
Hızla yol alıyoruz. Artık vardım sayılır, neden bilmiyorum en önünde ben varım seyahat edenlerin. Kaderin cilvesi belki de ama bu bana gerimde olanlara gördüklerimi söyleme imkânı tanıyor. Arkamı dönüp tekrar sesleniyorum ‘insanlarıma’; “Ateş artık yüreğime varıyor yine de devam edecek miyiz?”
Hep beraber çınlatıyorlar evreni “Güneşe yol aldırana selam olsun!”
Diyorum ki, “Yanacağız o halde, varsın yanalım.” En başta ben yanacağım diyorum. Belki beni görünce dönerler gerisin geri diye canımı dişime takıp hızıma hız katıyorum. Artık onları geride bıraktım sayılır. Lakin gittikçe tüm vücuduma çarpan ateş artık yüreğimin derinliklerine kadar vardı. Alev alan vücudum değil de yüreğim öyle bir acıtıyor ki canımı, bunca acıya rağmen arkamdaki kalabalığın gelmesine kendim dahi şaşıyorum. Hemen arkamı döneyim de söyleyeyim burası yangın yeri, geri dönsünler. Sırtımı dönmemle beynimden vurulmam bir oluyor. Bir yığın insan görüyorum üzerlerinde hiç bir kıyafet kalmamış, elleri ve alınları güneşin sıcağından kapkara olmuş. Öyle hızlı yol alıyorlar ki bu yöne, yüreklerinin yanmaması imkânsız. Ama yanmıyorlar, hiç birinin yüreğine kor düşmüyor.
Ben diyorum rüya görüyor olmalıyım, çünkü bu gördüğüm mümkün olamaz. Sonra okuduğum bir kitap geliyor aklıma gözleri var olup görmeyenlerden kulakları var olup işitmeyenlerden bahseden. Diyorum ki, yürekler var olup yanmayabiliyormuş demek ki.
Ben de dönüyorum yüzümü tekrar güneşe. Son sürat yola devam ediyorum, mecburen.
Yanacağım elbet herkes gibi fakat yüreğim de yanıyor ya, ne mutlu. Artık hiçbir ateş beni yüreksizlik kadar yakamaz.

Bir cevap yazın