MÜNASEBETSİZ KÂKÜL

78 0

Üzüm reçeli yaptım. Çok sevinmişim de, kalbimin raflarına rengârenk reçeller dizmek istemişim gibi (1) bir günde değildi üstelik. Durduk yere ve hiç aklımda yokken olmuştu her şey. Sevdiğin reçelleri sırala deseler; ilk 5’e, hatta 10’a bile girme ihtimali olmayan bir meyveden hem de. “Bakarsan bağ bakmazsan dağ olur” diyen Ata’yı, bakamadığım üzümlerle haksız çıkarıp anne öğretisine sadık kalarak… Bunun vişnesi var çileği var, inciri gülü var demedim ve bir güzel kaynattım. Kadim bir geleneğin benim elimle sonraki nesillere aktarılacağını bilmenin gururuyla da, boynuma madalyamı astım. Sonra, kendine dönenlerin ülkesindeki tüm ben’lerim arasında geçen şu konuşmalar hiç olmamış gibi yağmurun altında komik sevinç dansları yapıp, beni gülümseyerek seyrettiğini hissettiğim asmanın altında rast makamında şarkılar söyledim.
Öyle yalnız ki gönlüm aylardır seni özler
Geleceksin döneceksin seveceksin diyerek her an yolunu gözler…

O sırada tahin pekmez günleri başladı. Hava sayısız kere kapatıp, sayılı kere açtı. Leylekler göç yoluna düştü. Gök gürledi, kuşlar kaçışıp saklandı. Bir güvercinin kanadından düşen gri beyaz tüy döne döne, süzüle süzüle geldi önüme düştü. Bak Melekler seninle umutsuzluk yok dedi bir ses; içim ferahladı. Omuzlarım üşüdü, saçlarım ıslandı. Belimi sevgili gibi saran bir rüzgâr, tenimde yağmur damlacıkları ve yüzümde tatlı bir serinlik… Çok hoş de mi? Öyleydi. Ama hiç biri, o can alıcı darbeyi kendime vurmama engel olamadı!
Siyah perçemini yar yar dökmüş yüzüne
Salınarak gelen hümaya bakın ( Âşık Davut Sulari)

Bu sefer uzun kalacak gibiyim. Genelde mukim değilimdir, giriş çıkışı aynı günde yapar, herkesle olan hesabımı bir süreliğine kapatırım. Bir saate sığdırılan hızlandırılmış düğünler gibi düşünün. Dansla başlayıp, harmandalı, roman havası, halay… Ve çiftimize mutluluklar dileriz. Benimki de bir nevi bu sıralamaya benziyor. Nasıl yaptım, değmezmiş, beddua, tövbeler olsun, hayat devam ediyor, hoppaa eller havaya. Anlaşıldı sanırım! Depresyon diyorum; ama salaş hırkası ve sulu sepken gözyaşı olmayanından. Yaz günü Oblomov gibi bir ceket giyerek giremezdim depresyona hak vereceğiniz üzere. Konaklama süremin normalinden uzun olacağını nasıl anladım derseniz, kelimeler yerine makası seçmeye mecbur edilen kadının dramı olan kâkül derim. Yaptım. Düşünmeden ve acımadan… Kestim kara saçlarımı bir şeycik olmadı (2) deyişim yıllanmışken, bu sefer maviye boyamaktan da fazlasını yaptım. Bunun ne demek olduğunu kadınlar iyi bilir. Hele ki bu iradeniz dışında değil de, bizzat kendi ellerinizle olduysa!
Çocukluğun hiçbir yere kaybolmadığı ilkokul günleriyle başladı her şey. Adile Naşit’in uykudan önce programında ismi en son sayılan çocuk bahtsızlığıyla uyuyup, zamane çizgi filmi taş devrindeki çakıl gibi gidiyorum okula uyanınca. Başımın tam ortasında kocaman beyaz kurdeleyle taçlandırılmış minyatür bir kuyruk. Saçlar kısa ve elbette makûs bir kader olarak göz kapaklarıma kadar inen kâkül. O alnımı yok sayarcasına kapatan saç tellerinin dokunulmazlıkları var gibi, okula nasıl yollandıysam aynı dönüyorum. Bir kıpırdat yerinden, bir sağa sola yatır; yok yapmıyorum. Yanıp kavrulsam da kutsal öğretime sahip çıkarak okuldan eve, evden okula gidip geliyorum.
Ortaokul ve lise… Bir kolektif şuursuzluk olarak hoş geldin Serpil çakmaklı yılları
80’li yılların sonu… Mor bir kısa etek ve aynı tondan örülen takım bir kazağım var. Belde de kalın bir kemer. O gün doğum günüm ve ilk aşkım hediye olarak kristal bir denizatı alarak gelmiş yaşımı mühürlemeye. Diğeri görmesin diye sakladığımız kaçak bakışmalar o camın içinde kırılıp bin bir renge dönüşüyor sanki. Sonra da yeniden gözlerimize vuruyor aksları. Pırıl pırıl bakıyoruz birbirimize en masum ve şeffaf tarafından. Üzerimdeki kıyafeti ondan hiç unutmam. Öte yandan kendine mahsus şartlarda zamanın trendi de o zaten. Ne giyersek giyelim belimizi sımsıkı sıkacağız o kemerle çaresiz moda tanrısı böyle buyurmuş. Sonra da eklemiş; saçlarınızın önünü de sağa ya da sola yatırıp iyice tiftip kabartın diye. Elbette itaat ediyoruz. Serpil Çakmaklı başta olmak üzere pek çok oyuncu rol aldıkları filmlerde saçlarını böyle yapıyorlar çünkü. Vardır bir bildikleri deyip biz gençlik de rol modellerimizi takip ediyoruz. Tek gözlerimizin üzeri kapalı geziyoruz okul bahçelerinde, havamızdan geçilmiyor. Sadece iyiliğimiz için güzelliğimize nazar değmesin isteyenler sarıyor etrafımızı. Mesela, “Okula mı geliyorsun yoksa klip mi çekeceksin? “ diye azarlayıp perçemimi eliyle bastıran renkli gözlü biyoloji öğretmenimin adını hafızam silse de yüzü hala aklımda. Sorusunun sonuna eklediği “Kızım” hitabındaki kızgınlık da. Tabii isyankâr yaşlarda bu ikazlar bir şeyi değiştirmiyor. Jöle saçları mahveder iyi niyetinin altında bir maaşla sana nasıl jöle dayandıralım anne alt metnini de okuyunca, ilerleyen zamanlarda limona yaslanıyorum. Saçıma yapışıyor taneleri tek tek topluyorum. Artık sepsert bir şekilde hizmetimdeler. Ne uğraşı ama her sabahın kör karanlığında Allah’ım!
Neydi bu ısrarın ve itaatsizliğin sebebi ergenlik sivilceleri dışında üzeri de kapanan gözlerimiz mi, yoksa görmek istemediklerimiz miydi, bunu şimdi sorabiliyorum kendime. Sürekli tartışan anne babalarımız olabilir miydi mesela ya da bisiklete binebilecek durumu olan yaşıtlarımızı görmek istememek? Bizi korkutan gelecek günler! Belki de tek sebebi sevilmeye duyulan açlıktı. Saçları bir kere bile okşanmamışlığa bırakılan bir tutam saç…
Geçmişin belleğinden bağımsız olmak üzere… Bir ikonu takip etme amacı gütmeksizin ya da herhangi bir şeyi örtme niyeti olmaksızın (Kim bilebilir?) bile isteye yıllar sonra saçımın önüne münasebetsiz bir kâkül kestim. Şimdi onlarla ne yapacağımı bilmiyorum. Arkaya mı tokalasam yoksa alnımın önünde mi salınsalar emin değilim. Hepsini deniyorum ve niye kestim ki pişmanlığı kalıyor geriye. Depresyondan çıktığımda karar verebilirim belki onlarla ne yapacağıma.
Dediğim gibi, bu sefer biraz uzun sürecek ve bu sefer görmek istemediğim çok şey var.
(1) Bazen sevinince annem gibi,
Rengârenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
Didem Madak
(2) Kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi.
Bir şeycik olmadı.
Gülten Akın

Bir cevap yazın