“Doğruyu demek yiğitlikse ardından geleceklere dayanmak da yiğitliktir” diyor usta şair. Arkasında bıraktığı tüm doğrulara göğsünü siper eden devasa bir kalem… Asıl adı İsmail Kemalettin Demir olan 1910 İstanbul doğumlu Kemal Tahir’den bahsediyoruz. Saray hizmetlilerinden olan ailesinin en büyük çocuğudur. Usta şair, gençliğinin bir bölümünü İstanbul’da geçirmiştir. 1926 senesinde annesinin vefatından sonra babasının tekrar evlenmesi üzerine, hayatı tamamen değişmiştir. Ortaokulu Kasımpaşa ‘da bitiren Kemal Tahir, Galatasaray Lisesinde yaptığı tahsiline bu sebepten dolayı 10. sınıfta son verdi. Hayatı ilmek ilmek işlenmeye başlıyordu. İstanbul’da bir dönem avukat kâtipliği yapsa da daha sonra Zonguldak’a geçerek orada kömür işletmelerinde ambar memurluğu yapmıştır.
Takvimler 1932’yi gösterdiğinde edebiyata olan büyük ilgisinin de tesiriyle, dönemin Vakit, Haber, Son Posta, Yedigün, Karikatür, Karagöz ve Tan gibi önemli dergilerinde çalışmıştır.
“Şimdiden okuma-yazma tehlikeli, şüpheli sayılmaya başladığına göre, herhalde böyle yalınkat, böyle insanlıktan, şefkatten nasipsiz bir devir pek uzakta olmasa gerek” derken şair, belki de kendi yaşantısından bahsediyordu. Tarihler 1938 senesini gösterdiğinde Nazım Hikmet ile birlikte, orduyu isyana teşvik suçlamasıyla yargılandı. Belki de bu işin görünen kısmıydı… Nazım Hikmet ile olan arkadaşlığı, sol eğilimli Tan gazetesinde yazı işlerinde çalışıyor olması, ona hiç yoktan 12 sene komünist gömleği giydirmişti. Hiç yoktan hayatının içinde koca bir enkaz olan, Çankırı, Çorum, Malatya, Kırşehir hapishanelerine saçılmış, hiç yoktan 12 sene..
Sürdüğü kadar sürmez bu böyle, gün olur, düzelir diyor şair… Düzeliyor bir şeyler, sene 1950, genel af yasası ile özgürlüğüne kavuşuyor köy şairi… Belli bir dönem geçim sıkıntısı çekiyor, bu yüzden farklı mahlaslar ile gazetelere tefrika romanlar, aşk ve macera kitapları yazıyor. Bu dönemde 6-7 Eylül olaylarının cereyan etmesiyle tekrar gözaltına alınan Kemal Tahir, 6 aylık kısa bir süre harbiye cezaevinde yattıktan sonra hayatının geri kalanını oluşturacak olan düşünme ve yazma sancısının içinde buluyor kendini…
Kemal Tahir tarihsel ve toplumsal düşüncelerini romanlarında ki karakterlere giydiriyor. Bunlar öyle giysiler ki solcular tarafından sağcılıkla, Kemalistler tarafından gericilikle itham edilen, ayaklar altına alınan giysiler…
Doğu ve batıyı birbirinden ayırıyordu usta şair… İkisinin gelişmişlik düzeyinin birbirinden farklı olduğunu göstermeye çalışıyor ve bunun içinde Osmanlı’ya dönüp tekrar bakılması gerektiğini savunuyordu. Herkesin inancına saygı göstereceğiz! ‘’İnsanlar arasında, din, soy, varlık bakımından hiçbir üstünlük tanımayacağız’’ diyordu Devlet Ana kitabında bu fikirlerine hitaben… Şair toplumlara empoze etmek istenilen düşüncelerin, o toplumların kalıplarına uygun olması gerektiğini savunmuştur. Nasıl ki batı düşüncesi o toplumun yapısına uygundur, Türk toplumu da o şekilde incelenip kendi bünyesine uygun düşüncelerle kuşatılmalıdır, fikrini savunmuştur. Ona göre batı düşünceleri Türk gelenek ve göreneklerini açıklayamazdı. Yerli meselelerine dar bir kalıp olurdu. Dönemin kişilikleri tarafından milliyetçilikle suçlandı, yeri geldi savunduğu doğrular yüzünden yok sayıldı… Ama çok sürmedi usta kalemin anlaşılması, belki 10 yıl belki 15 yıl… çoktan söyledikleri gün yüzüne çıkmıştı bile… En büyük silahımız olan düşünme gücünün asıl işi, gerçeği bulmak, anlamak, değiştirmektir dedi eserinde… Düşündü buldu anlamaya ve değiştirmeye çalıştı… Belki yıllarca belki ömrü boyunca… Âşık da olmuştu Kemal Tahir… Dizelerinde anlatıyor hislerini;
“Ben iki kişi olsam
Yani iki parça
Bir felakete uğrayınca öteki parçamdan evvel sana koşarım…” diyor.
Hayatı, ideolojisi uğruna tükettiği nefesi, 1973 de geçirdiği bir kalp krizi ile son buldu.. Düşünceleri, koca bir çınar gibi ayakta kalan ve sürekli yeni nesiller için oksijen üreten Kemal Tahir…
Son olarak;
Durduğumuz yerde çürüse miydik? Kül gibi dağılıp yele mi gitseydik? Yazılacaksa da dövüşe dövüşe yenildiler, güçlerin son boğumuna kadar direndiler! Yazılsın demişti “Yorgun Savaşçı” adlı eserinde… Biz de öyle yazdık.
ESERLERİ NELERDİR
Yazarın bir çok eseri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları yaşamında yayınlansa da bazıları ölümünden sonra yayınlanmıştır. Yazar eserlerinde, Osmanlı toplumunun batı toplumundan, feodalizimden farkını ortaya koymak adına Türk toplumunun kültürünü, geleneklerini, Türkiye’nin özel bir toplum olduğunu ortaya koymak adına çalışmalar yapmıştır. Eserlerinde sürekli halkın içinde bir halk olmuştur. Yalınlıktan ve sadelikten çizgisini hiç saptırmamıştır usta kalem.
Romanları:
Esir şehrin insanları
Esir şehrin mahpusu
Yol ayrımı
Yediçınar yaylası
Köyün kamburu
Büyük mal
Hür şehrin insanları
Sağırdere
Kör duman
Rahmet yolları kesti
Kelleci Mehmet
Yorgun savaşçı
Bozkırdaki çekirdek
Devlet ana
Kurt kanunu
Namusçular
Karılar koğuşu
Damağası
Hikaye:
Göl insanları
Seneryo:
Haremde dört kadın
Mektup:
Kemal tahir’e mapusaneden mektuplar (nazım hikmetle yazışmaları)